01.04.2017
Yaklaşık 20 yıldır değerler üzerine çalışıyorsunuz, şirketlere ve bireylere değerler üzerine kurulmuş bir sistem kurmaları için eğitim veriyorsunuz. Değerler neden bu kadar önemli?
- Kararlarınızı nasıl veriyorsunuz? İnsanlar ya inançları ya da değerleri üzerinden karar verir. Çocuklukta ve gençliğimizde, kararlarımızı daha çok inançlarımız üzerinden alırız. Yaşımız ilerledikçe değerlerin, karar vermekte daha önemli olduğunu öğreniriz. İnançları başka insanlardan ediniriz. Doğru olup olmadıklarını bilmeyiz. Oysa değerler, sizin değerlerinizdir. Değerler yardımıyla aldığınız bir karar, kişiliğinizle uyum içinde olur. Kararınız ile kimliğiniz arasında bir çatışma yaşamazsınız.
- Değerlerimiz de ihtiyaçlarımızla şekillenir. Bu nedenle hayatlarımızın farklı dönemlerinde farklı ihtiyaçlar ve değerler ön plana çıkar. Ergenlikte başkaları tarafından kabul ve saygı görmek önemlidir. 20’li yaşlarda kendini geliştirmek ve özgürlük öne çıkar. 40’lı yaşlarda yaratıcılığa, kendini gerçekleştirmeye önem verir, gerçekte kim olduğunu fark etmeye çalışırsın. Yaşın daha da ilerlediğinde hayatta bir iz bırakmak, fark yaratmak istersin. 60’larında gelecek nesillere ve topluma katkıda bulunmak önemlidir. 72 yaşındayım ve artık sadece tüm öğrendiklerimi dünyaya geri vermek, insanlara hizmet etmek istiyorum.
Richard Barrett’ın kaleme aldığı ‘Değer Odaklı Kurumlar’ isimli kitap, mart ayında Doğan Kitap’tan yayımlandı. Eser, değer odaklı çalışmayı tercih eden kurumlar için bir yol haritası çiziyor. Bireyler için de satır aralarından çıkarılacak dersler var.
İnsanlar zaten yüzyıllardır değerleri üzerinden karar vermiyorlar mı?
- 500 yıl geri gidelim, o zaman inançlar önemliydi. Dinlerin etkisi büyüktü. Din, inançlar üzerine kuruludur. Bilincin yedi aşaması vardır. İnsan ilk iki yıl sürüngen beynine sahiptir, yani sadece bedeni hayatta tutmak önemlidir. Ardından limbik sistem devreye girer. Duygular baskın olmaya başlar. Güvende olmak ister. Sekiz yaş civarında mantık, akılcı kararlar öne çıkmaya başlar. Dışarıdaki hayatta kabul görmeyi, var olmayı öğrenirsin. 21 yaş civarında bir inançlar sistemi geliştirmiş olursun artık. 25 yaş civarında, ailenden, arkadaşlarından, toplumdan edindiğin tüm inançlardan daha önemli şeyler olduğunu fark etmeye başlarsın. Senin için önemli olan şeylerdir bunlar, senin değerlerindir. İşte bundan sonra inançlar değil değerler üzerinden karar vermeye başlarsın.
Değerlerden hepsi olumlu şeylermiş gibi bahsediyorsunuz... Oysa olumsuz değerler de var...
- Ben, kısıtlayıcı değerler demeyi tercih ediyorum. Bir şeye iyi veya kötü dediğimizde yargıya varmış oluyoruz çünkü. Benim işim yargılamak değil, anlamak. Şirketler özelinde ele aldığımızda da, kendilerini kısıtlayan değerlerin ne olduğunu onlar görüp söylemeli. Ben sadece durumu önlerine koyarım.
Yeni bir şeymiş gibi konuşuyoruz ama değerler her zaman önemli değil miydi? Neticede her toplum belli değerler üzerine kurulmaz mı?
- Bilinç evrim geçirdi. İÖ 2500 civarında imparatorluklar kurulmaya başladı ve imparatorlar, elitler mutlak güç sahibi oldu. Ondan sonra tek tanrılı dinler ortaya çıktı ve mutlak güç imparatorlardan kiliseye geçti. Derken başlı başına bir otorite olarak bilim, dinin otoritesine meydan okudu. Bugün ise paraya sahip olanların kurduğu bir imparatorluk döneminde yaşıyoruz. Her şey para kazanmakla ilgili ve değerlerimizi kaybettik. Bu arada bilim bize evrim teorisi yoluyla yaratılışımızın ruhani bir tarafı olmadığını gösterdi. Bilimde dine yer yoktur. Böylece yaşamın bir kutsallığı olmadığını düşünerek yolumuzu kaybettik. Bilimden önce Tanrı bizim dışımızdaydı. Bilim, “Tanrı yoktur” dedi. Şimdi yeniden bir Tanrımız var ama bu kez içimizde. O Tanrı ile uyum içinde olmak istiyorsak, değerlerimiz doğrultusunda yaşamalıyız. O yüzden değerler her zamankinden daha değerli.
Tarihinde evrensel değerlerin onurlandırıldığı dönemler de var. II. Dünya Savaşı sonrası gibi...
- II. Dünya Savaşı sırasında her sınıftan insan, ortak düşmanı yenmek için birlikte çalıştı ve başardı. Daha fazla savaş olmasın diye Avrupa Birliği gibi mekanizmalar kuruldu. 1950 ve 60’lar boyunca bir fikirbirliği vardı. Fakat sonra varlıklı insanlar sadece yatırım üzerinden büyük paralar kazanmaya başladı. Varlıklı olmayanlar ise maaşları ile hayatta kalmaya çalışıyordu. Aradaki ekonomik fark uçuruma dönüştü ve başlardaki birliktelik fikri ortadan kalktı. Bugün yaşadığımız Brexit, bunun bir sonucudur mesela. Donald Trump o yüzden başkan oldu. Fikirbirliğini kaybettik.
Kitabınızda ‘demokrasi çağı’nda yaşadığımızdan bahsediyorsunuz. Popülarizm yükselirken, terör olayları nedeniyle güvenlik politikaları tavan yapmışken, Trump ve Putin gibi liderler varken hâlâ demokrasi çağında yaşadığımızı düşünüyor musunuz?
- Trump’ı başkan yapan demokrasinin kendisi. Hemen her ülkede, ulusun ortalama insanını temsil edenler lider seçilir. Dünya tarihini 24 saat üzerinden düşünürsek demokrasi son 1 dakikadır var. Yolunu bulması için biraz beklememiz lazım. Önünde sonunda insanlar özgürlüğü, otonomiyi seçecektir.
Koşullar değişirse toplumun değerleri de değişir mi?
- Toplumda insanlar hayatta kalma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılama endişesi yaşıyorsa, orada takılıp kalırlar. Ancak bu ihtiyaçlar sistem tarafından karşılanıyorsa daha fazlası için mücadele etmeye başlarlar. Arap Baharı’nı düşünün. İyi işleri, sosyal ilişkileri olan genç insanlar, özgürlük ve otonomi talep ettiler.
Terör korkusu değerleri nasıl etkiler?
- Umarım özgürlük gibi önem verdiğimiz değerleri etkilemez. Her ulusta hayatta kalma düzeyindeki ihtiyaçları hiç karşılanmamış insanlar var. Kendilerini yabancılar karşısında tehdit altında hissediyor, işlerimizi elimizden alacaklar diye korkuyorlar. Ve böylece yabancı düşmanlığı artıyor. Eşitsizliği onarmadığımız sürece bunu atlatamayız.
Güven duygusunu kaybeden toplumun ödeyeceği bedel nedir?
- Toplumu bir arada tutan güven duygusudur. Güven ortadan kalktığında, toplum gruplara bölünür ve birbiriyle mücadeleye girer. İstikrarsızlık yaratır, yasaları uygulamak zorlaşır.
Sürdürülebilir bir gelecek için yüzümüzü iş dünyasına çevirmemiz gerektiğini söylüyorsunuz. Bu noktaya gelmemizin sebebi neo-liberalizm ve uluslararası şirketler değil mi zaten?
- Kesinlikle öyle. İş dünyası hem problemin kaynağı hem de çözümün ta kendisi. Değerler üzerine kurulu bir sisteme geçerlerse -ki bu süreç başladı bile- geleceğimizin iş dünyasında olduğunu düşünüyorum.
Peki sizin teorinize göre şirketler bizi nasıl kurtaracak?
- Değerlerini değiştirerek, geliştirerek. İnsanlar artık havayı kirleten bir şirketin ürünlerini almak istemiyor. Plastik şişeden su içmek istemiyor. İnsan bilinci arttıkça, şirketlerden talepleri de artıyor. Vicdanlı kapitalizm dediğim yere doğru gidiyoruz.